Babaannem henüz 7 yaşındayken annesini kaybetmiş. Annesinden geriye yeni doğmuş bir bebek, o bebeğe bakması gereken daha kendi büyümemiş bir çocuk ve anlaşması zor bir baba kalmış 👨👧👧 Hayli çalışması gereken zorlu hayatı olmuş. Sevgi göremediğinden sevgisini de aktaramamış 💔 Çocukluğumda ve gençliğimde bolca vakit geçirdiğim babaannemin yaş aldıkça hatıralarının yavaş yavaş uçtuğuna şahit oldum 🦋 1,5 metre boyuyla kocaman aileye yeten kadın, zihninin ona yaptığı oyunlarla mücadele etmeye başlamıştı. Sevgi yoksunluğuyla büyüdüğünden hırçınlığı da artmıştı. Öz bakımına destek olurken hem minnetle gözlerimin içine bakar hem de bunu içten içe kaldıramadığı için öfkelenirdi. Anlamaya çalışırdım ama gençliğin verdiği tecrübesizlikle adaşımı anlamakta zorlanırdım; ta ki ölümünden 12 yıl sonra izlediğim Oscar avcısı bir filme kadar: The Father 📽
Anthony yaşlılığın getirdiği etkileri yoğun yaşamaya başladığı bir dönemdedir. Zihninin ona oynadığı zaman algısı, sevdiklerinin davranışlarını yanlış anlama eğilimi, değişen koşulları kabullenememesi hayatını hayli zorlaştırır.
Bu hastalığa birebir şahit olan biri olarak gözlerim dola dola seyrettim 😢 Pek çok benzer konudaki projede hastalığa dışarıdan bakılıyordu. Bu sefer başrolde hastalığı taşıyan bir karakter var✌🏼Onla beraber zihnimiz bulanıyor, insanlara tavır alıyor, onlardan nefret ediyor veya onları özlüyoruz 😔 Bu psikolojiye girmek, çaresizliği yaşamak zorladı. Tiyatrodan sinemaya muhteşem uyarlanan senaryosuna mı hayran kalsam, 83 yaşındaki Anthony Hopkins’in kelimelerin yetemeyeceği performansına mı gıpta etsem yoksa kurguyu ve sahne geçişlerini mi alkışlasam; bilemedim 👍🏼⭐️ 1,5 saat boyunca etkili diyalogların içinde şunu düşündüm: Acaba ben olsam ne yapardım? Hem ana karakter hem kızı adına bolca düşündüm 🧐 6 dalda Oscar adaylığı var 🏆 İzlediğim adayların arasında Anthony Hopkins’in seneler sonra tekrar Oscar almasını diliyorum 🙏🏻 Yaş almak, aile bağları, ebeveynlikle ilgili muhteşem tespitleri olan filme kalbimi bırakıyorum. IMDb 8.3, 97 dk, türü dram, PG-13