Pandemi döneminde evlere sığamadık 🤦🏻♀️ Başlarda ekmek-pizza yaparak “Bu dönemi atlatırız” derken sürenin belirsizliği hepimizi maddi manevi çökertti 🤯 “Ah bir yazlığımız olsa, aile büyüklerinin bahçeli evi olsa” diye iç çekenler, yazlığa koşanlara imrendi. Bense “Balkonum olsaydı bari” diyerek 1,5 yılı evde geçirenlerdenim 🙃 Peki, kendi isteği dışında göç etmek zorunda kalan, ne kendi topraklarına sığan ne gittikleri topraklarda kabul edilenler ne yapmalı 🤷🏻♀️ Küçük yaşlarda göçe mecbur kalan ve yabancı dile, insanlara, yeni mekana alışma sürecinde diken üstünde duran evlatlar bu yükü nasıl kaldırabilirler 🤷🏻♀️ İşte bunu gösteren çarpıcı bir en iyi kısa belgesel Oscar adayıyla karşınızdayım: Hayatın Tutsakları 📹
İsveç’te 400’den fazla mülteci çocuk, hayatın belirsizliklerini kaldıramayıp Teslimiyet Sendromuna girer. Koma benzeri bu sendrom, aileleri de çaresiz bırakır.
Mültecilerle ilgili izlediğim filmlerde/belgesellerde genelde aile bütün olarak ele alınıyordu 👨👩👧👦 İlk defa direk çocukları ele alan ve zorunlu göçün sarsıcı bir sonucunu gösteren bir belgesel izledim. Çocuklar sanki komadaymış gibi dünyadan aylarca, belki yıllarca kopuyorlar. Anne baba olmanın verdiği kuvvetle büyük mücadeleye girip mutlu sona ulaşanlar da var ulaşamayanlar da… Mülteci diye genellediğimiz hayatlarda oysaki neler neler yaşanıyor 😔 Gittikleri ülkeye de kızamıyorsunuz, her kararın bir sebebi oluyor işte 😏 Belgeseli izledikten sonra aklımda kalan şey “Asla pes etme, yolun sonundaki ışığa ulaşmak zor ama imkansız değil!”di. Belki istediğiniz sonuca ulaşılamaz ama yol bittiğinde eski siz de olmayacaksınız 👍🏼 Yeni şeyler öğreten, farklı bakış açıları sunan belgesellere bayılıyorum ✅ IMDb 6.5, 40 dk, türü kısa belgesel, +16