“İstemediğin ot dibinde biter.” sözü 4,5 yıldır hayatımın baş rolünde! “Çocuk tıpkı ona benzemiş, o da en çok bunu yemekten hoşlanır, ay aynı onun gibi yürüyor, o da bebekken böyle yapardı, gözleri burnu aynı o” gibi onlarca sözle çocuğumuzun karakteri, eylemleri hısım akrabaya mutlaka benzetilir 👀 Genetik faktörünün önemini araştırdıkça tehlike çanları çalmaya başlar 🛎 Bu etkinin azalması zor olsa da yetiştirilme tarzıyla bunu başka şeye yönlendirme imkanı olduğuna inanıyorum.
Celil Ediz’i yetiştirme tarzım hep eleştirildi 💆🏻♀️ Hayatımı evladıma göre yaşamam, uyku eğitimi vermemiz, beslenmesine dikkat etmem, oyuncakları yaşına göre seçmemiz, kademeli olarak okula göndermemiz, her gün bolca sarılıp ona “Seni seviyorum” dememiz, ev işlerinden çok onla vakit geçirmem, sürekli çocuk gelişimiyle ilgili kitap okumam abartıldı da abartıldı 🤦🏻♀️ Sebebi ise genetikten öte yetiştirilme tarzıyla karakter yönlendirmesine inananlardan olmamdır 🤓
Peki, “Genetik mi çevre mi?” sorusuna bilim ne diyor? Konuyla ilgili çokça kaynak var. İyi de bunlar neye dayanıyor? 1980’de ortaya çıkan ve acımasızlığını ruhumda hissettiğim, izlerken gözlerimi yaşartan bir belgesel bu soruya değiniyor ✌🏼 İşte karşınızda en iyi belgesel Bafta adayı Tek Yumurta Üçüzleri 🎥
Üç yabancı, 19 yaşındayken tesadüf eseri tanışırlar ve tek yumurta üçüzleri olduğunu anlarlar. Üçü de farklı ailelerde büyütülmüştür. Peki, onları ayıran kimdi veya neydi?
Belgeselin her anı yeni bir bilinmeye gebe olduğundan yorumumu sınırlı tutuyorum 🤫 Belgeli açıklamaları, kahramanların ve yakınlarının işin içinde olması ekrana bağlıyor 👍🏼 Zaman su gibi akıp geçerken duygu değişikliğine sıklıkla girip çıkacağınıza eminim 😔😡🥺😳
Sizce karakter oluşumunda genler mi daha ağır basar yetiştirilme tarzı mı? Fikirlerinizi merak ediyorum 🤓 IMDb 7.7, 96 dakika, türü belgesel-biyografi, kodu PG-13