3 yıldır 7/24 bir çocukla yaşamaya başlayınca hayata bakışım değişti. Elbette anneliğin bunda büyük etkisi var ama anne olmasam bile çocuklarla zaman geçirenlerin kalkanlarını indirdiklerine, hayata daha ılımlı yaklaştıklarına, küçük şeylerden mutlu olabildiklerine inanıyorum. “Neden?” sorusunun havalarda uçuştuğu bir dönemde bazen sorunun devamı öyle zor geliyor ki, yanıtlamaktan kaçmak istiyorum. Uffların (silah) neden olduğunu, sokaktaki çocuğun neden mendil sattığını ya da ayağına ayakkabı giymediğini, küçülen kıyafetleri başka arkadaşlara verdiğimizde onların neden alışveriş merkezlerinden alamadığını 3 yaşındaki çocuğa anlatmakta güçlük çekiyorum. Büyüyünce daha nice zorlu soruların geleceğini de biliyorum. Tıpkı Çizgili Pijamalı Çocuk’taki Bruno’nun sorduğu gibi.
2. Dünya Savaşı sırasında 8 yaşındaki Bruno, asker babasının işi nedeniyle ailesiyle Berlin’den ayrılıp Polonya’ya bir toplama ve yok etme kampının yanına taşınır. Burada bir arkadaş edinir ama onla yan yana gelemez çünkü o, tellerin arkasındaki bir Yahudi’dir.
Aynı adlı romandan sinemaya uyarlanan film, çocukların gözünden savaşı en masumane şekilde anlatıyor. Her sahne sonunda bir acıyla karşılaşacağımı hissetsem de konduramadım. Ne tellerin arkasındaki çocuğun çektiği acıları ne de tüm bu yaşananlara anlam veremeyen Bruno’nun hislerini oturduğumuz yerden çözmemiz mümkün. Çocuklar için dünya oyun alanıdır, savaşın ise mantığı yoktur. Eğer onların gözünden bakmayı deneyebilsek, çıkarları en az seviyede tutma imkanı yakalasak, neyi ne için yaptığımızı gerçekten en basit dille sorgulasak; şu anki çoğu tercihlerimizin değişeceğine inanıyorum. Filmin kodu PG-13 yani 13 yaş altı için uygun değildir. IMDb 7.8, 94 dakika, türü dram-savaş