Otoriter babam ve erkek otoritesiyle büyümüş, yaşamaya da devam etmiş annem; evlatlarımıza gösterdiğimiz ilgi karşısında şaşırıyorlar 😳 Onların zamanında ilgi merkezi aile büyükleri iken bizdekinin sadece çocuklar olması hem takdir ediliyor hem de “Sonları ne olacak acaba?” diye endişe barındırıyor 🙄 Özellikle baba evlat ilişkisi sürekli gündemde! Abimlerin ve Onur’un çocuklarına düşkünlüğü onları yıllardır şaşırtıyor 👨👧👦 Baba ilgisi çok görmediğim için zaman zaman ben de Onur’la Celil Ediz’i izlerken yakalıyorum kendimi 🙈Peki, imkanı olduğu halde sevgi ve ilgisini evladından mahrum bırakan babalar hala var mı? Ya bunun sonucu tahmin edilmeyecek kadar üzücü olursa? İşte karşınızda Japon yapımı Benim Babam, Benim Oğlum 📽
Belli bir standardı yakalamasına rağmen gece gündüz çalışmayı tercih eden Ryota, 6 yaşındaki oğlunu da kendi idealleri doğrultusunda büyümeye zorlar. Bir gün hastaneden telefon gelir ve doğumda çocukların karıştığı ortaya çıkar! 6 yılın sonunda eşiyle birlikte büyüttükleri çocuğu mu seçecekler yoksa biyolojik oğullarını mı?
Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan dram, zor bir konuyu duygu sömürüsü yapmadan ve çok sade (hatta bazen durağan) dille ekrana aktarıyor. Bir tarafta idealist ve işkolik baba, diğer tarafta tüm sevgisini çocuğa yansıtan ama imkanları kısıtlı baba var. Ryota’nın hangi çocuğu seçeceğini düşünürken ebeveyn sorumlulukları, ilgi ve şefkatin önemi, doğuran mı büyüten mi ikilemi, “Çocuğun asıl ihtiyacı nedir ve nasıl büyütülmelidir?” soruları, “Selvi Boylum Al Yazmalım”daki gibi sevgi emek ilişkisi bolca irdeleniyor 👍🏼 Aslında ortada iki konu var: Hangi çocuğun seçileceği ve baba evlat ilişkisi 👨👦Babaların tutumu, hayata bakışları ve Ryota’nın babalığının evrimi, evladımın ilgili bir babası olmasına rağmen beni derinden sarstı 😔 Onur’la ideal ebeveyn olmayı hiç düşünmedik; tek arzumuz sevgimizi hissettirmek oldu 💜 Çocuklar sevgiyi görsünler be ahali! IMDb 7.8, 121 dakika, dram. Kodu belirtilmemiş ama çocuklarla bu zor konuyu izlememek daha iyi