35 yıldır bazıları devam eden bir sürü etiketim oldu: Dedikodusuna “Bana ne?” dediğim için egolu, her muhabbetine canım cicimli yaklaşmadığım için mesafeli, hayatımdaki her detayı paylaşmadığım için soğuk, boş muhabbetleri çürütmeye meyilli mizacımdan ötürü burnu kalkık, rastgele yaşamayı tercih etmediğim için fazla planlı, Celil Ediz’i sağlıklı ve bilinçli yetiştirmek istediğim için pimpirikli, sokulan laflara “Yarabbi şükür” demeyip hiçbir şey olmamış gibi davranmadığım için alıngan, kat kat kazıkları unutmadığım için kinci… Okuyunca hepsi yerini buluyor da yaşarken neden böyle düşünemiyoruz 🤔 Hani normlara uymayanlara “deli” diyoruz da sebebini irdeliyor muyuz? Denemeye var mısınız? İşte karşınızda “Guguk Kuşu”nun dişi versiyonu Aklım Karıştı 📽
Susanna, yaşadığı psikolojik sorunlardan ötürü kendi isteğiyle bir rehabilitasyon merkezine yatar. 18 ayını geçirdiği bu merkezde birbirinden farklı insanlar tanıyarak ve kendini dinleyerek hayatına yön vermeye çalışır.
Yazar Susanna Kaysen’in aynı isimli otobiyografi romanından uyarlanıp Oscar ve Altın Küre kazanan filmde, ders çıkarılacak mesajlar var ✌🏼”Deli hastanesi”, “deli” gibi tanımları yıkmak için farklı karakterler üzerinden konuya yoğunlaşıyor. Konulan tanılara, onların sebeplerine ve üstesinden gelme metotlarına, 1960lı yıllarda nasıldı ve şimdi hangi gözle bakılıyor diye kıyaslama yapabiliyorsunuz👍🏼 Merkezdeki sürecin gidişatına tanıklık edip hasta – personel ilişkisine hem şaşırıp hem üzülüyorsunuz 😔 Angelina Jolie’ye hayran kalırken tüm oyuncu kadrosunun başarısı filmin su gibi akmasını sağlıyor. İç hesaplaşmaya gireceğinize eminim. Empatiyi biraz daha yükseltmeye, etiketlemeden önce anlamaya, sizle aynı fikirde/tutumda değil diye topa tutmak yerine voltajı düşürmeye itiyor 👊🏼 IMDb 7.3, 127 dakika, türü biyografi-dram, R kodlu