Corona virüsü nedeniyle evdeki ikinci haftamıza giriyoruz. Onur geçen hafta 2 gün evden çalıştı, bundan sonra şirketçe evden çalışmaya devam edecekler. En azından dünyayla temasımız kalmadı, mecbur olanlara kolaylıklar ve sabır diliyorum. Diğer yandan, gündüz uykusunu çoktan bırakan çocukla günde 3 öğün hazırlığı, üç katına çıkan hijyen önlemi nedeniyle sıklaşan çamaşır yıkama ve evi sil süpür telaşı, marketten eve giren her şeyi temizleme takıntısı yıpratıyor. Sosyal medyada evde ne yapacaklarını bilmediği için sıkılanları gördükçe/okudukça kendimde hata arar oldum. Hem gelecek kaygısı, hem işlere yetişememe, hem bir dakika bile nefes alamama, hem çocukla kaliteli vakit geçirme derken sabır sınırı zorluyor. Bu aralar Celil Ediz’in gözünden dünyaya bakmakta zorlanırken bir film izleyip kendime geldim. İşte karşınızda bir çocuğun sevgi açlığı: Hayatın Getirdikleri!
1960lı yılların Amerika’sında annesiz küçük Lily, asla sevgisini göstermeyen babasıyla yaşamaktadır. Bu sevgisizliğe daha fazla dayanamayan kız, en iyi arkadaşı ve bakıcısı Rosaleen’le birlikte annesinin hatıralarındaki bir kasabaya kaçar. Amacı annesinin de onu sevip sevmediğini öğrenmektir.
Çok satan kitaptan uyarlanan filmin muhteşem oyuncu kadrosu, sevimli mekan seçimleri, huzur veren müzik çalışmaları ve gözleri buğulandıran senaryosu var. Anlatımı sade ve doğal, içimi ısıtırken kalbim de cız etti. Lily’e sıkıca sarılıp, onu sevdiğimi söylemeyi çok istedim. Sevginin ne olduğunu bilmeden büyüyen yalnız bir kızın iyilik-kötülüğü, doğru-yanlışı, haklı-haksızı, ırkçılığı öğrenme yoluna eşlik ettim. Anne olarak hem oğluma sevgimi şimdiye kadar gösterebildiğime şükrettim hem de bunu yapmazsam nelere yol açabileceğini gördüm. Canım anne babalar; çocuklarımızı sözle sevmeyelim, bunu bolca gösterelim. Zira Celil Ediz’in “Anne en çok seni ve babamı seviyorum, iyi ki siz varsınız.” cümlesinden daha güzelini 35 yıldır duymadım. IMDb 7.3, 114 dakika, türü dram, +13