Ailenizdeki, çevrenizdeki insanlar bakış açılarını geliştirmiyorsa ve bağlarınız koparılamayacak boyuttuysa ruhen esir edilebilirsiniz. Anne babanız fikirlerinize saygı duymuyorsa hayallerinize adım atmanız zorlaşabilir, eşiniz hedefinize gülüyorsa içinize gömülebilirsiniz, “Annesin, önceliğin evladındır” diyenlerle etrafınız sarıldıysa vicdan azabıyla boğuşabilirsiniz. Bunlar sizi içten içe yerken hayata karşı amaçsızlaştırabilir. Peki, annelerin tek hayatı evlatları ve eşi mi olmalıdır? Kendi isteklerini bastıran, bu hayatı tercih etmeyenlerin çıkış yolu nasıl olacaktır? Bu zor soruları Hayallerin Peşinde filmiyle irdelemeye ne dersiniz?
1950liler Amerikası’nda Frank ve April, göze çarpan modern bir ailedir. Yeni evlerine taşındıklarında hayat kalitelerinin artacağını düşünürler. Lakin Frank iş monotonluğundan sinirlerini yıpranan bir eşe, April mutsuz bir ev kadınına dönüşür. Çıkış yoluysa Paris’e taşınma hayalidir! Bu fikir ciddiye bindikçe çiftin hayata bakışı da ortaya dökülür ve şiddetli geçimsizlik başlar.
Kitap uyarlaması 3 Oscar adaylı film, 50lileri anlatsa da 2020’de konu güncelliğinin korunması, hatta Netflix’in Marriage filmiyle ortak noktalara basması hem şaşırtıyor hem üzüyor. Evlilikler çatırdıyor, kurtarmaya çalışırken yanlışlar devam ediyor, dışarıda çalışmayan kadın ev içinde kendini hapsedilmiş ve hayalleri çöpe atılmış gibi hissediyor. Erkekse iş monotonluğunda bunalırken evliliğini ve belki de çocuklarını arka plana atıyor. Aynısını, benzerini, fazlasını hemen hepimiz ya yaşıyoruz ya çevremizde şahit oluyoruz. Monoton evliliği ve hayatı anlatırken akış bazen öyle yavaşlıyor ki çiftin ilişkisinin buhranı sizi de bunaltıyor. Yönetmenin bu tercihi hem zor hem çok gerçekçi geliyor. Harika başrol oyuncularıyla temayı anlamak kolay da hazmedip uygulamak zor. Bir kadın ve anne olarak gene de April’ın tercihini özümseyemedim, filmin etkisinde de çıkamadım. R kodludur, çocuklara uygun değildir. IMDb 7.3, 119 dakika, türü dram-romantik