Yaş ilerledikçe, Celil Ediz büyüdükçe Onur’la sıklıkla ağzımızdan şu cümle çıkıyor: Emekliliğimizde İstanbul’dan kaçalım. Hatta şimdiden adım atmaya çalışıyoruz. Bunu yıllar önce çok kişiden duyup “Beğenmiyorsanız gidin arkadaşım büyük şehirden!” diye eleştiriyorduk da iş öyle değilmiş. Peki, neden kaçmak istiyor insan? Kalabalıktan, stresten, yoğunluktan, bitmeyen daha iyi yaşama isteklerinden, samimi görünme telaşından, akışa bırakamamaktan… Daha nicelerini sayarken yıllar önce ilk seyrettiğimde ruhuma iyi gelen filmi tekrar açtım. Üstüne devam filmini seyrettim ve Onur’la doğru yolda olduğumuzu hissettim. Hayat sakin bir yerde, yanında samimi olabileceklerinle güzel! Tıpkı Küçük Beyaz Yalanlar’daki gibi!
Zengin ve cimri Max, her sene arkadaş grubuyla kendi yazlığında tatil yapar. Bu seneki tatillerinden hemen önce gruptaki bir dostları trafik kazası geçirir. Yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren arkadaşları için yapacakları bir şey yoktur, o yüzden yazlığa giderler ama içlerindeki huzursuzluk peşlerini bırakmaz. Zira ölümle burun buruna gelmek sırları açığa çıkarmaya sebep olur. Bu sırlar dostluklarını da sınamaya başlayacaktır.
7 yıl sonra ise Max, sevdiklerini arkasında bırakarak yeni hayatına adım atmıştır. Dostlarından uzaklaşması onu daha huysuz yapmıştır. Ama arkadaşları doğum gününde ona sürpriz yapıp yazlığa gelirler. Üstelik bu sefer sayıları fazladır! Geçmiş hesaplar tekrar gündeme gelirken arkadaşlığın, birlik olmanın güzelliği tekrar hatırlanır.
Guillaume Canet kalemi ve kamerasıyla kendine hayran bırakırken, Küçük Beyaz Yalanları kendime armağan olarak gördüm yıllarca. Dev Fransız oyuncu kadrosunu bir araya getirmenin güzelliği sahnelerin doğallığıyla birleşiyor. Her karakterde kendinizden bir şeyler bulabilirken, uçuk kaçık ilişkilere rağmen birbirlerini oldukları gibi kabul etmeye çalışmaları, hayata bakışları, isyanları, ağlamaları, kavgaları, kahkahaları o kadar samimi ki o mini burjuva grubuna dahil olmak için can atabilirsiniz!
Mekanın güzelliğine hayran kalmamak imkansız. Her iki film de uzun ama karakter sayısına bakılınca daha kısa olamazdı! Zira hiçbiri yan karakter değil, hepsi sırayla öne çıkıyor. Sadelikle beslenen kamerası ve diyalogları ekran başında dinlendiriyor. Siz deyin hayatla yüzleşme, ben diyeyim modern insanın sorunlarını ele alan grupta olma hevesi; filmi izlettiriyor. İlkini 2-3 kez izlememe rağmen ikinci filmi daha çok beğendim. Belki yaş ilerledikçe onların da yaş almış halleri daha yakın geldi. Mümkünse peş peşe izleyin. François Cluzet ve Marion Cotillard; seviliyorsunuz! IMDb 7.1 – 6.4, 154 – 134 dakika, türü dram komedi